DOLAR
35,4856
EURO
36,4774
ALTIN
3.091,70
BIST
9.977,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Ertuğrul Özkök: Bir katilin mermi kovanından gelen 2 kelimelik sağlık mesajı

Sigorta primleri artık ödemekte zorluk çektiğimiz bir düzeye geldi. Ödediğim bu kadar prime karşın, sağlık harcamalarımın neredeyse yüzde 80’ini kendim ödemek zorunda kalıyorum. Benim karşıma da o iki söz çıkıyor: Ret ya da ödemeyi erteleme…

Ertuğrul Özkök: Bir katilin mermi kovanından gelen 2 kelimelik sağlık mesajı
10.12.2024 06:40
0
A+
A-

Dört gündür önümde bir CSI dokümanı duruyor.

Daha doğrusu bir “olay yeri inceleme raporundan” iki kelime…

İngilizce “Deny” ve “Delay” kelimeleri…

Amerika Birleşik Devletleri’nin önde gelen sağlık sigortası şirketi “UnitedHealthcare’in” CEO’sunun öldürüldüğü yerde inceleme yapan olay yeri inceleme uzmanlarının bulduğu iki söz bu.

Olay yerinde bulunan mermi kovanlarından birinin üzerinde bu iki söz yazıyormuş.

Türkçesi şöyle:

“İnkâr et” ve “Ertele…”

Ülkenin en büyük sağlık sigorta şirketinin en doruğundaki yöneticiyi öldüren katilin, attığı mermilerden birinin üzerinde bu yazıyormuş.

Bu, merminin üzerinde yazan bir yazı mı…

Yoksa katil mi yazdı bilmiyorum.


ABD’nin önde gelen sağlık sigorta şirketinin CEO’su Thompson silahlı hücumda öldürüldü

Katil mermi kovanın üzerine neden bu iki kelimeyi yazdı?

İki gündür şunu düşünüyorum.

Ne manaya geliyor bu iki kelime…

Katil yazdıysa neden yazdı?

Raporda bu mevzuda bir bilgi yoktu.

Ama iki gündür dünya medyasında ve sosyal medyasında yaptığım gezintiler bana şunu söylüyor.

Bu cinayette kullanılan merminin üzerinde yazan iki söz, herkes tarafından şöyle algılandı:

Sağlıktan sorumlu, hükümetlere, şirketlere, insanlara ve siyasetçilere önemli bir mesaj…

Sadece iktidardakilere değil, muhalefetteki siyasetçilere de…

Ne demek istediğimi dana açık anlatayım.

Bir acil servis hemşiresinin düşündürücü TikTok paylaşımı

Öldürülen CEO’nun ismi Brian Thompson…

Bir cinayet kurbanı…

Ama cinayetten sonra yapılan sosyal medya paylaşımlarına bakıyorum…

Soğukkanlılıkla işlenmiş bir cinayetin kurbanı ama nedense sosyal medya paylaşımlarında ona hiç sempati yok.

Mesela bir acil servis hastabakıcısı TikTok üzerinden şunu yazmış:

“Acil servislerde sosyal sigorta tarafından masrafları karşılanmayan onca insanların çektiği acıları ve külfetleri gördüğüm için ne yazık ki öldürülen bu bireye sempati duyamıyorum.”

Biraz değil, bayağı acımasız bir paylaşım…

Mermi kovanının üzerindeki iki kelimeyi Amerikalılar çok iyi biliyor

New York Times gazetesi “Bu iki söz milyonlarca Amerikalıya hiç yabancı değil…” diyor.

Çünkü özel sağlık problemleri olduğunda sigorta şirketlerinin yaptığı iki şeyi ifade ediyor bu iki kelime…

Ya “demeyi reddetmek”

Ya da “geciktirmek…”

Çünkü hastanelere işi düşen milyonlarca Amerikalı sigorta şirketlerinin bu iki sözüyle karşılaşıyor.

Mermi kovanına bu iki kelimeyi yazan adam “halk kahramanı” mı?

Polis 4 gündür, yüzünün açık fotoğrafını bulduğu bu adamı arıyor.

Görenlerden yardım istiyor.

Dün akşam bu profile benzeyen Luigi Mangione isimli biri gözaltına alındı.

Konuşursa bu soruların yanıtını alacağız. Lakin cinayet motifi ne  olursa olsun, Amerikan halkı bunu sigorta sistemine karşı bir sembol haline getirdi.

New York Times bu olayın ismini açık açık koydu:

“Halkın bir kısmı bu adamı bir halk kahramanı olarak görüyor…”

Çok tehlikeli ve acımasız bir eğilim değil mi…

Öylene yazık ki insanlarda bu türlü bir his var artık.

Mermi kovanının üzerindeki ikaz Türkiye için de geçerli değil mi?

Dört gündür dilimin ucuna gelen soruyu burada soracağım.

Mermi kovanının üzerindeki bu iki sözde yalnızca Amerikan yöneticilerine mi?

Dünyadaki bütün ülkelerin yöneticilerine de önemli bir mesaj yok mu burada?

Bütün dünyada sağlık ve sigorta sistemleri insanlarda giderek bu hislere yol açıyor.

Evet çok iyi hastanelerimiz, tabiplerimiz var ama…

Şuna inanan insanlardanım.

Türkiye’de çok iyi hastanelerimiz, kliniklerimiz de var.

Kalitesi ve teknolojisi yüksek hastanelerimiz, uzmanlaşmış özel kuruluşlarımız var.

Bana göre tabiplerimiz, teknik işçimiz, hastabakıcı düzeyimiz kusursuz.

Ama bu sağlık sistemi giderek insanlar için ulaşılamaz ya da yanlış ulaşılabilen bir noktaya doğru gidiyor.

Özellikle sağlık sigorta sistemimiz çok kritik bir noktala geldi.

1977 yılından beri sigorta primi ödüyorum ama

Sağlık sigorta sisteminden şikâyetçi olanlardan biri de benim.

Devlet ve özel dalda 1977 yılından beri çalışıyorum ve aralıksız sigorta primi ödüyorum…

Ama geldiğim noktada milyonlarca insan gibi ben de çok mustaribim.

Bir defa sigorta primleri artık ödemekte zorluk çektiğimiz bir düzeye geldi. 

İkincisi; ödediğim bu kadar prime karşın, sağlık harcamalarımın neredeyse yüzde 80’ini kendim ödemek zorunda kalıyorum.

Çünkü benim karşıma da o iki söz çıkıyor:

Ret ya da ödemeyi erteleme…

Sağlık sigorta şirketlerini yöneten insanlar bilmeliler ki, artık toplumun en antipatik insanları ve şirketleri haline geliyorlar.

Hastaneler AVM’ye dönüşüp klinikler merdiven altına inince

Ama en az onun kadar büyük bir ikinci sorun var…

Hastanelerin giderek mükemmeliyet ve uzmanlaşma merkezleri olmaktan çıkıp, tabiplere oda kiralayan AVM işletmelerine dönmesi de giderek tamiri çok ağır problemler çıkarmaya başladı.

Birçok hastane, uzmanlaşmak yerine, ikisi üçü bir araya gelmiş hekimlere oda kiralayarak AVM’leşiyor.

Bunun ilk bedelini toplumun en saf kısmı bebekler ödedi

Bunun ilk işaretini ne yazık ki toplumun en suçsuz kısmının ödediği bedelle öğrendik.

“Yenidoğan” kısımlarının tek amaçladığı metrekare kârını maksimize etmek olan iki üç kişilik şirketlere kiralamasının neye mâl olduğunu, nasıl insafsızca bir çeteleşmeye yol açtığını toplumca gördük.

Bilelim ki o bir başlangıçtı.

Bebeklerden sonra sırada hepimiz varız.


“Yenidoğan çetesi”

Sırada merdiven altı göz ameliyatı “dükkânları” var

Geçenlerde bir yakınımtehlikenin şu anda göz ameliyatları konusunda yaşanabileceğini söyledi bana.

Katarakt ameliyatı olacakmış.

“Biraz araştırma yaptım, 30 bin liraya da ameliyat var, 300 bin liraya da onu gördüm. Tabii bu ekonomik kurallarda insanın gönlü ucuza gidiyor. O denli bir yere gittim. Mahalle apartmanları arasında küçücük bir bina. Gözüm tutmadı ve araştırdım. O zaman gördüm ki, ‘Yenidoğan’ felaketinin bir örneği de yakında buralarda yaşanabilir.”

Çünkü Yenidoğan olayında olduğu gibi göz ameliyatı konusunda da kimi hastaneler, odalarını bu türlü şirketleşmiş şahıslara kiralıyormuş. Onlar da ayda 200 bin liraya kiraladıkları 90’lardan kalma lazer aygıtlarıyla ameliyat yapıyorlarmış.

Sigortalar fakat bu fiyattaki ameliyatları karşıladığı için, doğal olarak insanlar da buralara gidiyormuş.

Arkadaş, göz ameliyatı marketten ucuz deterjan almaya benzemez

İlk bakışta beşere olağan görünüyor.

Bu enflasyonda, bu işsizlikte bu hayat pahalılığında insanların bulabildikleri en ucuz merdiven altı ameliyatları tercih etmesi çok doğal.

Ama konuştuğum bir uzman şunları söyledi:

“Bakkaldan deterjan alıyorsan bu dediğin doğru. ama söylediği söz edilen olan göz. Bir insanın en sakındığı organı. Lazer teknolojisi 1995’lerde uygulanmaya başlandı. O periyotta gözün üzerindeki katman direkt lazerle kazınıyordu. Sonra bu teknoloji gelişti. Gözün üzerindeki katman çok hassas ve değerli olduğu için o katman kaldırılıp altındaki katman kazınmaya başlandı. Şu Anda geldiğimiz noktada ise katmanlara hiç dokunulmadan, yandan incecik bir kanaldan girilip ameliyat gerçekleştiriliyor mercek takılıyormuş.”

“No touch” ameliyat aldatıcı bir reklam mı?

Yani artık 90’lı yıllardaki teknolojinin beğenilen yaratabileceği riski sıfıra indiren bir teknoloji ile çalışılıyormuş gerçek manada uzmanlaşmış hastaneler.

Lazerle göze müdahale konusu nedense bende hep bir soru işareti yarattı.

Psikolojik olarak ısınamadım lazer konusuna.

Ancak son vakitlerde birçok ilanda “no touch” ameliyat diye bir ifade görüyorum.

Yani “Hiç dokunma ve temas olmadan” yapılan katarakt ve mercek operasyonları.

Onu da bir uzmanla konuştum.

Cevabı şu oldu:

“Lazerle yapılan operasyonlarda ‘no touch’ diye bir şey söylediği söz edilen değil. Bunların çoğu 90’ları9 teknolojisi ile yapılan operasyonlar ve hepsinde de tabii ki lazer gözün ilk katmanına temas ediyor. Yeni teknolojilerde ise artık göz katmanına dokunulmuyor. Çok ince bir kanalla girilip mercek direk yerleştiriliyor.bu da lakin yeni teknoloji ile mümkün.”

Merdiven altı lazer esnafı ve AVM stili göz dükkânları

Netice?

Göz ameliyatlarında riski ortadan kaldıran bu teknolojiler tabi ki daha pahalı. 

Bir de şu tehlike var.

Eski teknoloji ile ameliyatların merdiven altı odalarda, apartman katı kliniklerde yapılması…

Yani önümüzdeki yıllarda yeni bir “Yenidoğan” felaketi çıkabilir önümüze…

Sağlık bakanlığının, bu türlü bir felaketi göz alanında yaşamamamız için lazer esnafı üzerindeki denetimi arttırmasında fayda var.

Sigorta şirketlerine de şeyi söylüyorum.

Onların da bu “Deny” and “Delay” siyasetini gözden geçirmelerinde fayda var.

Göz ameliyatlarında stratejilerini önemli ve uzman kuruluşlara yönlendirecek şekilde yaparlarsa…

Bence hem şirketlerinin imajlarına hem kendi itibarlarına en büyük faydayı sağlamış olurlar.

New York’taki mermi kovanından gelen iki sözlük mesajı ben işte bu türlü yorumladım.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.