Almanya 1960’lardan beri Türkiye’den göç alıyor. Başlangıçta Almanya’nın talebiyle çalışanlar gönderilirken son yıllarda ise Türkiye’nin siyasi ya da ekonomik ortamından uzaklaşmak isteyen çok sayıda kişinin adresi de Almanya oldu. Pekala Türkiye’den son yıllarda Almanya’ya gidenler, gittikleri ülkede aşırı sağın yükselişi hakkında neler hissediyor?
Almanya 1960’lardan beri Türkiye’den göç alıyor. Başlangıçta Almanya’nın talebiyle personeller gönderilirken son yıllarda ise Türkiye’nin siyasi ya da ekonomik ortamından uzaklaşmak isteyen çok sayıda kişinin adresi de Almanya oldu.
Peki Türkiye’den son yıllarda Almanya’ya gidenler, gittikleri ülkede aşırı sağın yükselişi ve Almanya için Alternatif (AfD) partisinin rekor bir oyla seçimi ikinci sırada bitirmesinin akabinde neler hissediyor?
Doğa Akyürek 2009 yılından beri Berlin’de yaşıyor. 2013’te kurulan AfD’nin yükselişine birebir şahit olduğunu ve bunun “gerçekten acı verdiğini” söylüyor:
“Orada, geride bıraktığınız coğrafyada zati muhafazakar ve demokrasinin olmadığı bir yerden kaçıyorsunuz, geldiğiniz yerde de şeylerle karşılaşmak hüzün verici.”
1960’lardan beri Türkiye’den gelen göçmenlerin yıllar süren uğraşları sonucu 2024’te kazanılan ikili vatandaşlık hakkının kaybedilme ihtimalinden tasa duyduğunu ekliyor.
“Bazen bizim danışmanlık ofisinde bile hengame çıkıyor. Göçmenin göçmeni sevmemesini ben de gözlemliyorum. Önce gelen göçmenler, kendilerinden sonra gelen göçmenler nedeniyle pastadaki hisselerinin azalacağından tasa ediyor.
“Halbuki esas pastayı o sağ zihniyetin yanlış böldüğünü düşünmüyorlar.”
‘Seçimde göçmenlik değil, teknoloji konuşulmalıydı’
Hatice Bilgü de 10 yıl önce İzmir’den Berlin’e taşınmış. Bilişim sektöründe, data bilimi ve yapay zeka eğitimleri aldıktan sonra kuantum teknolojileri üzerine bir bilim enstitüsünde çalışıyor.
İşyerinde tek göçmen ve tek bayan olduğunu söyleyen Bilgü, aşırı sağın yükselişinin iş hayatlarında bir tesir yaratmadığını ama hayatın geri kalanında görünür olduğunu söylüyor:
“Her beş şahıstan birinin AfD’ye oy vermesi açıkçası çok şaşırtan bir durum.
“Bu seçimler konusunda şu dikkatimi çekti, yalnızca göçmenlik üzerine eğildiler. Aslında bu bahis teknoloji olmalıydı. Zira günümüzde artık teknoloji savaşları başladı.
“Bunu ne kadar hissetmiyor olsak da ileride daha çok göreceğiz. Siyaseti aslında teknoloji ve eğitim alanında değerlendirmeliyiz.”
‘Daha iyi şeyler bekliyordum’
Konuştuğumuz bir diğer kişi de, Almanya’ya üç yıl önce gelen fotoğrafçı ve müellif Engin Kaban.
Almanya’ya gelirken daha iyi şeyler beklediğini söyleyen Kaban, “Avrupa kültürün, bilimin, sanatın menşei diye düşünüyordum. ama yaşadığım şeyler ve bu son siyasi gelişmeler yanılttı beni” diyor ve ekliyor:
“Kısmen karamsarım. Almanya’nın, Avrupa’nın ve dünyanın genel gidişatından rahatsızım. Bu gidişatın aslında bütün insanlık için olumsuz olduğunu düşünüyorum.”
‘Alman olsaydım AfD’ye oy verirdim’
Kreuzberg sokaklarında karşılaştığımız bir genç ise daha farklı düşünüyor.
26 yaşındaki Furkan, üç yıl önce Almanya’ya geldikten sonra burada kalmaya karar vermiş. Tanıdıklarının kafe-barında işletme ve muhasebe işlerine bakıyor.
Aşırı sağın güçlenmesine karşın kişisel olarak bir ırkçılıkla karşılaşmadığını söylüyor ve AfD’ye oy atan Almanlara hak verdiğini ekliyor:
“Çok aşırı derecede bir sistemsiz göç var. Biz kendi ülkemizde, Türkiye’de de farklı ırklardan insanlar geldiğinde kabullenemiyoruz, ister istemez rahatsız oluyoruz.
“Ben Alman olsaydım AfD’ye oy verirdim açıkçası.”
Çok sayıda göçmenin Alman toplumuna entegre olmadığını belirten Furkan, “Alman devleti diyor ki ‘Kırmızı ışıkta geçme, yere tükürme, dilimi öğren’. insanlar tam zıddını yapıyor” diyor:
“Toplu taşımaya biniyorsun adam geliyor yere tükürüyor, bağırıyor, çağırıyor, rahatsız ediyor. Bu yüzden AfD’nin yükselmesi olağan.”
Almanya’da kalmak istediğini söyleyen Furkan, AfD’nin yükselişinin buna bir mani olacağını düşünmüyor:
“İkinci Dünya Savaşı’nda yapılan ırkçılığı günümüzde yapabileceklerini sanmıyorum. Burada yaşayan Türkleri, Arapları gönderebileceklerini sanmıyorum.”
İşgücünün çok önemli bir kısmını göçmenlerin oluşturduğunu, bu yüzden onları geri gönderebileceklerini düşünmediğini belirtiyor ve “Belki peyderpey yapabilirler, bir kısmını gönderebilirler, o daha doğru olur” diyor
“Seni de göndermek isterlerse?” diye sorduğumuzda ise “Beni de göndermek isterlerse ‘yok’ diyemem” sözlerini kullanıyor:
“Burada kendime bir şey katıyorumfakat Almanya’ya çok bir şey katabildiğimi düşünmüyorum.
“hiç yoksa topluma entegre oldum. Kurallara uyuyorum, yanlış bir şey yapmıyorum. Buradaki Almanların yaşadığı şekilde yaşamaya çalışıyorum.
“İyi niyetini onlara gösterdiğin zaman durduk yere seni sınır dışı edeceklerini düşünmüyorum.”
‘Yavaş yavaş kendimizi güvende hissetmemeye başlıyoruz’
40 yaşındaki data bilimci Gülçin Vardar ise 14 yıl önce okumak için Almanya’ya geldiğini ama Türkiye’deki politik durumdan dolayı dönemez olduğunu söylüyor.
Bu süreçte Almanya’nın yaşadığı politik değişim nedeniyle karamsar hissettiğini anlatıyor:
“(Eskiden) Bir şekilde Avrupa’nın demokrasisine güvenilirdi.
“Bir yandan da şunu görmüş oluyoruz: Hiçbir yer korunaklı değil.
“Burada da özellikle göçmenler olarak korkmaya başladık biz de. Yavaş yavaş kendimizi güvende hissetmemeye başlıyoruz.”
Seçim sonuçlarının, ülkedeki her beş şahıstan birinin kendilerini burada istemediği manasına geldiğini söyleyen Vardar, son iki ayda “Burası Almanya, burada yalnızca Almanca konuşulur” sözünü daha sık duyduklarını aktarıyor.
Seçim sonucuna dair mutluluğunun ise Sol Parti’nin yüzde 9’a yakın oy alması olduğunu ekliyor:
“Genel olarak korksak da çoğu zaman ki küçük bir umutla ayrılıyoruz bu seçimden.”
Önümüzdeki süreçte bu hislerden endişenin mu yoksa umudun mu büyüyeceğini ise siyasi partilerin performansları ve Alman toplumunun onlara yaklaşımı belirleyecek.